Asyaİran İslam CumhuriyetiTüm Haberler

İran-Rusya ilişkilerinde Batı’yı tedirgin eden bir ivme başladı

Türkiye’nin bayram sonrasında Suriye’de harekata başlayacağı iddiaları eşliğinde İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen Astana zirvesinin yankıları tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi buluşturan üçlü zirve ve liderlerin ikili temaslarında dikkat çekici mesajlar ortaya çıktı.

İran tarafı Türkiye’nin olası operasyonunun daha tehlikeli istikrarsızlığı tetikleyeceği görüşünü vurgularken, Rusya lider Putin, çözümün adresinin Suriye hükümeti olduğunun altını çizdi. İran ve Rusya liderleri ABD’nin Suriye topraklarındaki yasadışı varlığının yarattığı istikrarsızlığa dikkat çekti. Aynı günü Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın Tahran’da ağırlanması da önemliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Türkiye’nin ulusal güvenliği gerekçesiyle olası operasyonu gündemde tutarken, Suriye’deki ABD varlığıyla ilgili dikkat çekici ifadeler kullandı. Erdoğan, “Amerika Fırat’ın doğusunu terk etmek durumunda. Astana sürecinden çıkan tespit bu. Diyorlar ki, ‘Fırat’ın doğusundan Amerika askerini çeksin. Şimdi buradan çıkacak bir netice Türkiye’nin de beklentisidir. Çünkü oradaki terör örgütlerini besleyen Amerika. Amerika terör örgütlerini beslediğine göre, biz de bu terör örgütleriyle mücadele ettiğimize göre, oradan çekildiği anda veya bu terör örgütlerini beslemediği takdirde bizim işimiz kolaylaşacaktır” ifadelerini kullandı.

Zirvede İran ile Rusya arasında ilişkilerin derinleştirilmesi öne çıktı. Rusya ve İran liderleri, ilişkileri ‘stratejik ortaklık’ düzeyine taşımayı ele aldı. İran’ın dini lideri ali Hamaney, Rusya’nın Ukrayna’daki özel harekatını ‘önleyici saldırı’ olarak nitelerken Putin, ‘Stratejik konularda aynı noktadayız’ ifadelerini kullandı. Gazprom’un İran enerji sektörüne yatırımı içeren 40 milyar dolarlık anlaşma da dikkatlerin çevrildiği bir başka gelişmeydi. İran benzer bir anlaşmayı 27 Mart 2021’de 25 yıllığına Çin ile yapmıştı.

Alptekin Dursunoğlu’na göre, Astana zirvesi sonrası Türkiye’nin Suriye’ye operasyon ihtimali devre dışı kaldı. Rusya ve İran’la tesis edilen Astana sürecinin Türkiye’nin pozisyonunu değiştirmekteki önemine atıf yapan Dursunoğlu, son zirvede ‘ABD’nin Suriye’den çıkması’ vurgularının ilginç olduğunu ve formatın işlevini sürdürdüğünü dile getirdi.

Tahran zirvesinin Astana sürecine etkisi, Rusya-İran ilişkilerindeki ivme ile Rusya, İran ve Türkiye üçgeninde durumu Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.

‘Operasyon olursa çok büyük sürpriz olur’

Alptekin Dursunoğlu’na göre, üçlü zirve sırasında Türkiye’nin Suriye’ye operasyonunun ihtimal dışı kaldığı bilgisi aldığını belirtirken, aksi gelişmenin kendisi için ‘büyük sürpriz’ olacağını söyledi:

“Eğer operasyon olursa çok büyük bir sürpriz olur. Çünkü Astana, üçlü zirve sırasında operasyonun artık ihtimal dışı kaldığı şeklinde bilgi edinmiştim. Hala hiç ihtimal vermiyorum ama operasyon olursa hem o bilgi yalanlanmış olacak hem de benim açımdan büyük bir sürpriz olmuş olacak.”

‘Astana’nın şu ana kadar ürettiği sonuçlar çok değerli’

Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye konusunda görüş ayrılıkları liderler tarafından da teslim edilse de Dursunoğlu, Astana sürecinin geçerli tek platform olduğunu vurguladı. ABD’nin ipleri elinde tuttuğu Cenevre sürecinin hiçbir işe yaramadığını anımsatan Dursunoğlu’na göre asıl ateşi söndüren ve sonuçlar üreten Astana süreci oldu:

‘Astana öldü’ gibi tespitler yapanların hafızasının ciddi şekilde zayıf olduğunu düşünüyorum. Astana neyin sonucu olarak ortaya çıktı? Suriye krizi başladığında sayısını unuttuğumuz kadar Cenevre toplantıları yapıldı. Bu toplantılara Amerika öncülük ediyordu. Suriye’deki savaşı destekleyen ülkelerin oluşturduğu Suriye Dostlar grubu adlı Amerika liderliğindeki ülkeler topluluğu Cenevre sürecini yürüttü. O dönemde kimse buna balon demiyordu. Uluslararası bir çözüm ortaya çıkarsa, herkes Cenevre’den bunu beklemiyor muydu? Cenevre’den başka alternatif de yoktu. Kimin Cenevre’ye katılıp katılmayacağına da onlar karar veriyordu. Ama şimdi Cenevre’nin adını anan yok. Suriye’nin geleceğine ilişkin herhangi bir uluslararası platformda siyasal çözüm ortaya çıkacaksa, bunu Amerika ve müttefiklerinin oluşturmayacağı, bu inisiyatifi tamamen kaybettikleri çok net. Astana ve Rusya’nın rolüne bakalım. Rusya, diğerleri gibi yapmadı. Astana formatını hiç kimseye kapatmadı. Suriye’de 2016 Aralık’ta Halep kurtarıldı. Sonra da Astana süreci başladı. Suriye’deki ateş Halep’in kurtarılmasından ve Astana sürecinin başlamasından sonra yani 2017’den itibaren sönmeye başladı. Öncelikle ateşin söndürülmesi, ikinci olarak da öngörülebilir bir çözüm ortaya çıkacaksa bunun mutfağının Cenevre değil Astana olacak olması sebebiyle Astana öneminden hiçbir şey kaybetmiş değil. Ayrıca Astana’nın şu ana kadar ürettiği sonuçlar çok değerli.

Astana’da Amerika’nın bölgeden gitmesinin istenmesi ilginç bir durum, format çok önemli bir işlevini sürdürüyor’

Dursunoğlu’na göre Türkiye, geleneksel müttefikleriyle ters düşme pahasına, Suriye Dostları Grubu’nun en etkili üyesi olması rolünden Astana’da çözümün ortağı olma noktasına geldi. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasının önünde engel olan iki ülkenin ABD ve Türkiye olduğunu belirten Dursunoğlu, denklemin taraflarından biri giderse, öbür taraf kendiliğinden düşeceği görüşünde. Dursunoğlu, bu bağlamda Erdoğan’ın Astana zirvesinde ABD’nin Suriye’den çekilmesini anmasının ‘ilginç bir durum’ olduğunu dile getirdi.

“Türkiye, Suriye Dostları Grubu’nun en aktif üyesiydi ve savaş bu kadar yıkıcı bir hal alabildiyse bu Türkiye’nin sayesinde oldu. Çünkü Irak ve Lübnan sınırı tutuluyordu, Suriye’ye silahlar ve militanlar nereden gidiyordu? 900 km’lik Türkiye sınırından gidiyordu. Türkiye, Suriye Dostları Grubu’nun en etkili üyesi olması rolünden Astana’da çözümün ortağı olma noktasına geldi, bu küçümsenecek bir şey değil. Geleneksel müttefikleriyle ters düşme pahasına bu noktaya geldi. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasının önünde engel olan iki ülke var. Fırat’ın doğusunda Amerika var. Amerika, SDG ile Suriye topraklarının bir kısmını işgal altında bulunduruyor. İkincisi de Türkiye destekli silahlı gruplar ve HTŞ gibi gruplar. Amerika’nın işgali altındaki Fırat’ın doğusu ile Türkiye’nin ve desteklediği silahlı grupların işgali altındaki İdlib, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgeleri, karşıtmış gibi görünen ama birbirini besleyen bir denge yaratıyor. Bu denklemin taraflarından biri giderse, öbür taraf kendiliğinden düşecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ve İran’ın Fırat’ın doğusundaki Amerika’ya Suriye topraklarını terk et vurgu yapmasının en önemli yanı şu. Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından baktığınızda Türkiye’nin rolü ile Amerika’nın rolünün hiçbir farkı yok. Amerika, IŞİD’i bahane ederek Suriye topraklarında duruyor, Türkiye de PKK ve terör gerekçesiyle operasyon istiyor. Bunlar birbirinin karşıtı gibi gözükse de aslında ikisi de Suriye topraklarında bulunmayı bu karşıtlık üzerine bina ediyorlar.

Türkiye’nin Suriye topraklarındaki askeri varlığı bittiği zaman Amerika’nın, Amerika’nın bittiği zaman da Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı kendiliğinden anlamsız hale gelmiş olacak. Türkiye, Astana’nın çözüm ortağı olduğu için Tahran zirvesinde Türkiye’nin değil Amerika’nın Suriye’yi terk etmesi gerektiği söylendi. Ayrıca Amerika’nın Suriye’deki varlığı hem Sezar Yasası’yla uyguladığı ağır yaptırımlar sebebiyle hem Suriye’nin petrol ve tahılını yağmalaması sebebiyle çok daha yıkıcı. Amerika, Suriye’nin petrolünü ve tahılını Kuzey Irak’ta kaçak yollarla satıyor. Bu kaçakçılıktan elde ettiği gelirle de ‘Devrim Komandoları’ adlı terörist grubu ve SDG’yi finanse ediyor. Böylesi bir denklem içinde, Astana formatında Amerika’nın oradan çekilmesinin söylenmesi ve Erdoğan’ın da buna iştirak etmesi daha önce yaşanmamış bir durum. Çünkü Türkiye Amerika’nın Suriye’den çekilmesini istemek bir yana tam tersine yıllarca Amerika niye Suriye’ye askeri müdahalede bulunmadı diye tepki gösteriyordu. Sonrasında SDG’yi bırakın bizimle ilerleyin diye itiraz etti. O yüzden Erdoğan’ın Tahran’da Amerika gitsin demesi ilginç bir durum. Demek ki Astana formatı işlevsiz değil, çok önemli işlevini sürdürüyor.”

‘İran ile Rusya arasındaki ilişkiler stratejik ortaklığa doğru gidiyor’

Dursunoğlu, Rusya ile İran ilişkilerinde ise mevcut durumda ‘olağanüstü bir ivme’ olduğunu ve bunun Ukrayna krizinin ardından geliştiği görüşünde:

“İran ile Rusya arasındaki ilişkiler geçmişte öyle sanıldığı gibi çok iyi değildi. Kötüydü demiyorum ama zannedildiği gibi İran ile Rusya arasında olağanüstü ilişkiler yoktu. Reisi hükümetine kadar 80 milyonluk İran ile devasa büyüklükteki Rusya arasında ticaret hacmi 1.7 milyar dolardı. Bu gülünç bir şey. Buna karşılık İsrail rejimin Rusya ile ilişkilerini ya da Türkiye’nin güya İsrail rejimiyle kötü olmasına rağmen 7 milyar dolarlık ticaret hacmini düşünürseniz, 1.7 milyar dolarlık ticaret hacmi hiçbir şeydir. İran ile Rusya’nın yakın zamana kadar sadece Suriye çerçevesinde iyi denebilecek bir ilişkisi vardı. Örneğin nükleer programla ilgili olarak Amerika’nın BM’ye sunduğu yaptırım kararları Rusya tarafından tek bir defa dahi veto edilmemişti. Rusya, İran’ın parasını dahi ödediği S-300 füzelerinin teslimini bile yıllara yaydı. İran’ın Buşehr kentinde inşa ettiği nükleer reaktörü yıllarca tamamlamadı. Dolayısıyla öyle sanıldığı gibi İran ile Rusya arasında mükemmel ilişkiler falan yoktu. Ancak Ukrayna savaşının yarattığı denklem sonucunda Rusya ile İran arasında Batılıları bile tedirgin eden ivme söz konusu. Bazıları bu işin stratejik ortaklığa gittiğinden bahsediyorlar. Hem ticaret hacminin yükselmesi hem Amerika’nın her iki ülkeyi de doğrudan yaptırımla hedef almasından dolayı bir işbirliği. Çin ile ilişkiler bakımından da aynı şeyler söz konusu. İran ile Çin arasında 25 yıllık kapsamlı bir işbirliği anlaşması imzalandı. Aynı anlaşmanın benzeri şu an Rusya ile imzalanıyor.

Rusya ile İran arasındaki ilişkinin Suriye sahasına doğrudan yansımalarına bile tanık oluyoruz. Rusya, ırkçı İsrail rejiminin Suriye’ye yönelik saldırılarına daha önce havaya bakıp ıslık çalıyordu. Ancak Ukrayna meselesinden sonra Rusya’nın İsrail’e karşı olan tepkiselliği bariz şekilde arttı. Diplomasi bir zekadır, inceliktir. Bu konuda Rusya ile Amerika arasındaki farkı gösteren bir örnek olması bakımından Cenevre ile Astana süreçlerinin farkına değinmiştim. Rusya’nın diplomasiyi nasıl kurduğunu, nasıl sonuç aldığını düşünün bir de Amerika’yı düşünün. Amerikan diplomasisinde inceliği ve oyun kuruculuğu bir kenara bırakın, asgari bir zeka bile bulamıyorsunuz. İstemedikleri bir şeyi engellemek için diplomatik araç diye kullanmayı akıl edebildikleri tek şey yaptırım, tehdit, şantaj. Bakın mesela nükleer programla ilgili olarak daha fazla Amerika ile birlikte hareket eden Rusya, bugün İran safına geçiyor. İran ile Rusya arasındaki ilişkiler stratejik ortaklığa doğru gidiyor. Benzer duruma şu an Çin, Kuzey Kore, hatta Türkiye’yi de katarak genişletebilirsiniz. Türkiye geleneksel olarak Batı ittifakı içinde bir ülke değil mi?

‘Türkiye hem Ukrayna hem de Suriye meselesindeki pozisyonu itibariyle Amerika ile aynı safta yer almıyor’

Türkiye’nin hem Ukrayna meselesindeki hem de Suriye meselesindeki pozisyonu itibariyle Amerika ile aynı safta yer almadığını dile getiren Dursunoğlu, ABD’nin sadece tehdit ve yaptırım ile de bir yere kadar gidebildiği görüşünde:

“Şu an Türkiye hem Ukrayna meselesindeki hem de Suriye meselesindeki pozisyonu itibariyle Amerika ile aynı safta yer almıyor. Türkiye’yi boş verin Amerika, artık Suudi Arabistan’ı dahi artık her konuda yanında bulamıyor. Örneğin Amerika, Rusya’yı Ukrayna’da sıkıştırabilmek için Suudi Arabistan’ı petrol üretimini arttırarak petrolün fiyatını düşürmeye ikna edemiyor. Amerika dostlarına karşı bile diplomatik araç diye sadece tehdit, yaptırım ve şantajı akıl edebiliyor. Bunlarla da bir yere kadar gidebiliyor. Zira bu tür siyasetler muhatabı da karşı tepkiye ve farklı arayışlara sevk ediyor. Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Amerika ile ilişkilerinde yaşadığı sorunların özü bu.”

/Sputnik- Ceyda karahan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir